* işareti ile yazılmış yorumlar bana aittir.
" Aydınlanmayı arzulayan kişi tüm insani gururunu reddedip, Yaradan'ın sonsuz gücünün önünde secde etsin."
" Kısmen gelişmiş ruhlar, medyumu yanlış fikirler ile doldururlar ve böylece ruhçuluğun ilerlemesini engellerler. Medyumlar gibi aydınlanmış ruhçular da doğruyu yanlıştan ayırmada elinden geleni yapmalıdır."
* Bazı gelişmemiş ruhlar günümüzde, uzaylılar ile temas fikrinin popüler olmasını kullanarak yanlış bilgiler vermektedirler. Uzaylılar ile telepatik v.b. temasların olası olduğunu düşünüyorum ancak bu iddia ile gelenlerin hepsinin gerçeğin sözcüsü olmadıklarını bilelim. Görüldü gibi Allen kardec'in verdiği bu bilgi o kadar değerli ve zamansız bir bilgidir ki, günümüzün bilgi karmaşası içinde çıkmak için bir pusula görevi görmektedir.
" Sunaklarımızı yalnızca Tanrı'ya yükseltiriz."
" Ölüm, kalın bir ceketin , ipek bir ceketle değiştirilmesidir."
The Gospel According to Spiritism / Spritizime Göre İncil:
" Çeşitli bireysel kapasitelerindeki farklılıklar nedeniyle Ruhların tüm hakikate sahip olmadıklarını ve bunu iddia etmediklerini biliyoruz. Belirli gizemlere nüfuz edebilmek herkese verilmiş değildir. Her birinin bilgisi evrimiyle orantılıdır. Sıradan Ruhlar İnsanın kendisinden daha fazla bir şey bilmezler, ama onların arasında da, tıpkı erkekler ve kadınlar arasında olduğu gibi, küstah ve sahte bilge olanlar, her şeyi bildiklerini sananlar, ama aslında cahil olanlar vardır; bunlar kendi fikirlerini gerçek sanan sistematik kişilerdir. Kısacası, kendilerini dünyevi fikirlerin önyargılarından arınmış olarak bulanlar yalnızca yüksek düzeyde evrimleşmiş Ruhlardır. Daha az titiz Ruhların kendi fikirlerini empoze etmek için kendilerine ait olmayan isimler alarak aldatmaktan çekinmedikleri de bilinmektedir.Herhangi bir medyumun alabileceği vahiyler, herhangi bir özgünlük damgası olmaksızın bireysel bir karaktere sahip olacaktır ve şu ya da bu Ruh'tan gelen kişisel görüşler olarak düşünülmelidir ve bunları kabul etmek ya da düşüncesizce yaymak ihtiyatsızlık olacaktır. "
Allan Kardec, Musa ve İsa'dan bahsettikten sonra, "O halde ruhçuluk Tanrı'nın Yasası'nın üçüncü vahyidir." diyor. Görüldüğü üzere Kur'an'dan bir bahis yok. Şu an düşünebildiğim bir kaç alternatifi sıralayayım : 1- Kardec Kur'an'ı okumamış yahut yeterli bilgisi yok 2- Kur'an hakkında herhangi bir celse almamış. 3- Ruhsal tebliğler ışığında İncili inceleyip Hristiyan bir topluma bilgi verdiği için , toplumun tepkisini çekmemek yahut onların realitesine saygı göstermek için bu yolu seçmiş . İlginç bir nokta.
"Kardec, reeankarnasyon'un olmadığını ileri sürenlerin fikrine karşı şunları söylüyor " :
Reenkarnasyonun olmadığı fikrinden kaynaklanan temel dogmalardan birine göre, tüm ruhların kaderi yalnızca bir varoluştan sonra geri dönülmez bir şekilde belirlenir. Bu Sabit ve kesin kader fikri tüm ilerlemenin sona ermesi anlamına gelir, çünkü hala bir tür ilerleme varsa, o zaman kesin bir kader yoktur. İyi ya da kötü bir yaşam sürmüş olmamıza bağlı olarak, derhal ya kutsanmışların evine ya da ebedi cehenneme gitmeliyiz. O zaman bir daha bir araya gelme umudumuz olmaksızın derhal ve sonsuza dek ayrılmalıyız. Bu şekilde babalar, anneler ve çocuklar, kocalar ve eşler, erkek ve kız kardeşler ve hatta arkadaşlar birbirlerini bir daha göreceklerinden asla emin olamazlar; bu da şu anlama gelir tüm aile bağlarının mutlak kopuşu.
* İncilden , " Ne mutlu şimdi aç olanlara onlar doyacaktır. Şİmdi tok olanlar onlar aç kalacaktır.. " alıntı yapıldıktan sonra , bu kefaretin ancak bir sonraki yaşamda olabileceğini söylüyor Kardec... Oysa , burada anlatılan bana göre ruhsal alemdeki durum. Eğer bir kişi elindeki zenginliği çevresi için kullanmıyorsa bunun sıkıntısını azabını ruhsal alemde çekecektir. Birinci anlamı bu. Çünkü İsa'nın konuşmasının içinde göksel alemden bahsediliyor. İkinci anlam olarak bunun bir karma yaratması başka enkarnasyonda bunu telafi için çabalanacak olması gelebilir.
# GÜNÜMÜZ SIKINTILARININ NEDENLERİ
Hayatın iniş çıkışları iki türdendir veya tercih ederseniz, ayırt edilmesi önemli olan farklı kaynaklardan beslenir. Bazılarının nedeni şimdiki yaşamda yatmaktadır, diğerleri ise bu şimdiki yaşamın dışında ortaya çıkar.
Dünyevi talihsizliklerin kökenlerine gittiğimizde, birçoğunun, onları yaşayanların karakterinin ve davranışlarının doğal sonucu olduğunu kabul etmek gerekir.
Kaç kişi kendi hatası yüzünden başarısız olur? Kaç kişi kendi düşüncesizliğinin, kibrinin veya hırsının kurbanıdır? Kaç kişi disiplinsizlik, yanlış davranış veya arzularını sınırlamayı bilmemek yüzünden kendini mahveder! Kaç felaket evlilik, hesaplanmış çıkar veya kibir üzerine kurulmuş, kalbin hiç rol almadığı birlikteliklerdir! Biraz daha ılımlılık ve daha az hassasiyetle kaç anlaşmazlık ve ölümcül çatışma önlenebilirdi! Kaç hastalık ve rahatsızlık, aşırılık ve her türlü taşkınlıktan kaynaklanmaktadır?
Kaç ebeveyn, çocuklarının kötü içgüdülerini erken yaşta engellemedikleri için çocuklarıyla mutsuzdur! Ya zayıflıktan ya da kayıtsızlıktan, kibir, bencillik ve aptal gurur tohumlarının zamanla büyümesine izin verdiler, bu da kalplerinin kuruyup büzülmesine neden oldu. Daha sonra, gördükleri karşısında, kendilerine gösterilen nankörlük ve kayıtsızlık karşısında şaşırır ve üzülürler.
Vicissitudes veya hayal kırıklıklarıyla yaralanmış her bir yüreğe soruyoruz: Kendi vicdanlarını inceleyerek, her bir talihsizliğin kökenine adım adım gidin. Büyük ihtimalle şunu söyleyebileceklerdir: "Şunu yapmış ya da yapmamış olsaydım, şimdi bulunduğum durumda olmazdım."
MUTSUZ OLANLAR NE KUTLUDUR
Öyleyse insanın sıkıntılarından kim sorumludur, eğer kendisi değilse? Dolayısıyla, birçok durumda insan kendi talihsizliklerinin nedenidir. Ancak bu gerçeği kabul etmek yerine, şanssızlığını, kaderini hatta uğursuz yıldızını suçlamayı daha kolay ve gurur incitici bulur. Oysa gerçekte "uğursuz yıldızı", kendi dikkatsizliğidir.
Hayatın talihsizliklerini değerlendirirken, bu türden acılar kuşkusuz tüm iniş çıkışların en büyük kısmını oluşturur. İnsan ancak ahlaki ve entelektüel olarak kendini geliştirmeye çalıştığında bu tür acılardan kaçınabilir.
5. İnsan yasaları çeşitli hataları kapsar ve cezalar öngörür. Bu durumlarda, mahkûm edilen kişi, işlediği yanlışın sonuçlarını çektiğini fark edebilir. Ancak yasa her yanlışı kapsamaz veya kapsayamaz; esas olarak topluma zarar verenlere yönelir, yalnızca kendine zarar verenlere değil. Oysa Tanrı, doğru yoldan en ufak bir sapmayı bile cezasız bırakmaz. Yasasını ihlal eden hiçbir hata, ne kadar küçük olursa olsun, kaçınılmaz sonucunu beraberinde getirir. Bu sonuç, daha az veya daha fazla üzücü olabilir. Bundan şu çıkar: Küçük şeylerde de, büyük meselelerde de, insan her zaman işlediği günahın niteliğine göre cezalandırılır. Ardından gelen acı, her zaman bir uyarıdır; bir yanlış yapıldığını gösterir. Bu, ona deneyim kazandırır ve doğru ile yanlış, iyi ile kötü arasındaki farkı hissettirir. Böylece gelecekte bu acı kaynaklarından kaçınılabilir. Oysa bu olmasaydı, iyileşmek için bir sebep de olmazdı. Eğer insan cezasız kalacağına güvenseydi, yalnızca kendi ilerlemesini ve dolayısıyla gelecekteki mutluluğunu geciktirirdi.
Ancak bazen deneyim çok geç gelir. Hayat zaten boşa harcanmış ve darmadağın olmuşken, güçler tükenmiş ve kişi artık yanlışını düzeltemez durumdayken... İşte o zaman insan sık sık şöyle der: "Keşke o zaman şimdi bildiklerimi bilseydim! Kaç yanlış adımdan kaçınırdım! Yeniden başlayacak olsam, farklı davranırdım. Ama artık zaman yok!" Tembel işçinin "Günümü boşa harcadım" demesi gibi, o da "Hayatımı boşa harcadım!" der. Nasıl ki yeni bir güne doğan güneş, işçiye kaybettiği zamanı telafi etme imkânı verirse, insan için de mezardaki bir sürenin ardından yeni bir hayat doğar. Bu hayat, geçmiş deneyimlerden faydalanmayı ve gelecek için iyi niyetleri hayata geçirmeyi mümkün kılar.
## GEÇMİŞTEN GELEN SIKINTILARIN NEDENLERİ
6- Bu hayatta insanın kendisinin neden olduğu talihsizlikler olsa da, ona tamamen yabancı görünen ve bir kader gibi dokunan başkaları da vardır. Örneğin: Bir sevdiğini veya ailenin geçimini sağlayan kişiyi kaybetmek; hiçbir öngörünün önleyemeyeceği kazalar; alınan önlemlerin ve akılcı tavsiyelerin engelleyemediği talihsizlikler; doğal...
devam edecek..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.